Diva KadınASSOC. PROF. DR. GÖKÇEN ERDOĞAN0312 417 1788MENÜ

BLOG

Zamansız Sevmek

Zamansız Sevmek

Zamansız sevdim ben. Benim olmayana el uzatacak ahlaksızlıkta ve benim olmasını akılsızca isteyecek çaresizlikteydim. Kim suçlanabilir ki aşkı için! Aşk, bir seçim değil, ‘başa gelen’ ve başa gelen çekilir. Büyüklerimizin önce söyleyip sonra inkar etmesi ne acımasız...

Babam bizi bıraktığında ben dokuz yaşımdaydım, kardeşimse altı. Okula gittiğim ve annemin gözyaşlarını belli bir saatten sonra ancak ödevlerden başımı kaldırdığımda gördüğüm için şanslıydım. Uyku saatini dört gözle beklediğimi ve uyumamak için hiç direnmediğimi dün gibi hatırlarım. Bakımsız saçları ve sınıf arkadaşlarımın annelerinin aksine renksiz yüzüyle annem, bana biraz suçlu görünürdü hep. Ben onu okuldaki toplantılara götürmek istemiyorsam babam da uzaklara götürmek istememiş olabilirdi. Sanırım ne kadar kızarsam kızayım ben de daha iyisini layık görüyordum babama. Ama diyordum, biz de daha iyi bir anne hak ediyoruz, bizi de alsaydı yanına. Annemi ne kadar zaman anlamadım bilmiyorum ve gitmek isteyenlerin bahanelerinin çokluğunu ne zaman fark ettim…

Sabahları saçları güzelce taranıp iki yandan iki belik örülen, lavanta kolonyasıyla boynu ve elleri ovulan, yakası daima kolalı, külotu dahi daima ütülü, pijamaları bile günlük giysileri kadar özenli bir kız çocuğuydum. Düşünüyor ama babamın beni bırakması için bir sebep bulamıyordum. Kardeşim biraz mızmızdı ama ona kirli ya da bakımsız demek de acımasızlık olurdu. Çok güzel ve akıllı konuşuyor, yaşının üzerinde zekası olduğu için herkes tarafından övülüyordu. Karnem daima iyi olmuştu benim de. Sınıfta okumayı ilk söken de bendim. 3. sınıfa dek sınıfa başkanlık eden de. Babam bizimle övünmüş müydü ya da görmediğimiz kusurlarımız onu bezdirmiş miydi bilemiyordum. Ama söylese düzeltirdik.

Annemin hukuk fakültesini babamla evlenebilmek için bırakması, annem için pişmanlık, babam içinse övünç kaynağı olmalıymış gibi gelirdi bana. Ama tam tersiydi nedense. Annem bunu büyük bir fedakarlık ve kadın olmanın bir gereği gibi, babamsa bir irade zayıflığı ve eksiklik olarak görürdü sanki. Bugün ifade ettiğim sözcüklerle ifade edemezdim o gün elbette, ama hissettiklerimin tam karşılığı buydu. Annem, bir kadın olarak üzerine düşeni yapmış, babam ise bir kadın olarak kendi üzerine yatanı seçmişti. Yıllar sonra anladım. Pasiflik, kendini hafife alma ve dahası salma, babam için terk etme sebebiydi, annemse bunun daima minnet duyulacak bir şey olduğu yanılgısıyla gençliğini babama verdi.

Birkaç ay çok zorlandık. Yediklerimizi yiyemiyor, giydiklerimizi giyemiyorduk. Eve yeni bir şey alınmıyor ve yeni bir soluk gelmiyordu. Annem solmuştu. Eskiden solgun zannettiğim annem meğer ne renkliymiş diyor ve onu beş dakika suçlasam altıncı dakika korkunç bir vicdan azabı duyuyordum. Sadece zevk aldığı için bize diktiği elbiseler, artık karnımızı doyurur olmuştu. Daha küçük bir eve taşınmamız gerekiyordu çünkü babam evimizi bizi terk etmeden önce satıp parasını kendine sermaye etmişti. Yeni bir hayat kurmak da yeni bir iş kurmak kadar sermaye istiyordu besbelli. Ev, okul ve ruh değiştirdik.

Kardeşim okula başladığında anneannem bize düzenli olarak para yollamaya başladı, dedemden sonra evlendiği adam bizi evinde istemiyor ama maddi yardımda bulunmayı kabul ediyordu. Sevap hanesine atılacak çentikler ‘hacı’yı cezp ediyordu neyse ki. Annem çalışamayacak duruma geldiğinde ki gözlerinde görme kaybı başladı ve durdurulamaz biçimde hızlı ilerledi, ben liseyi bitirmek üzereydim. Henüz kırk dört yaşındaydı ve saçları bembeyazdı. altmış yaş görünümlü bu kırk beş yaş kadınıyla yıllar önce barışmıştım. Onun suçu olmadığını anlamış ve babamın bilmem kaçıncı sevgilisiyle kıydığı nikahın haberini onun dizinde televizyon izlerken almıştım. Gözyaşı, yanağıma düşmüş ve oradan kalbime inmişti. Öyle bir adam için hala üzülen annem, bana aptal gelmişti. Aptal kadınlar bu tür sonlara layıktır diye sarsmak istemiştim onu, bas bas bağırıp bizi içine çektiği bu kuyudan çıkmak istemiştim. Mutsuzluğu seyretmekten daralan içimde ne varsa dışarı atmak istemiştim. Yapmadım. Ama ağlamadım da. Erkeklerin ağlamaya değecek varlıklar olduğunu düşünmüyordum. Onlar, basit, röfleli, makyajlı ve aptal kadınları severlerdi. Servetlerini onlar için harcar ve çocuk yapmayı meziyet sayarlardı. Babam için ağlamadım.

Lise hayatım boyunca aşırılıklarıyla tanınan biri oldum sanırım. Okul eteğim kısa, dudaklarım parlak, saçlarım havalıydı. Yüksek sesle kahkaha atmayı seviyordum, herkesin dönüp bana bakması, bana orada olduğumu hissettiriyordu. Çünkü herkesin orada olduğu bir yerde orada olmanın fark edilmeyeceğini ve eğer fark edilmeyecekse orada olmamın zaman kaybı olduğuna inanıyordum. Fakir oğlanlarla arkadaşlık etmekten hoşlanmıyordum, okula yürüyerek gideceksem ya da gazozumu hep kendim alacaksam kızlarla arkadaşlık etmem kafiydi. Erkeklerin varlığı ise benim için hem neşe hem de jest kaynağıydı. Herkesin sevgili olmak istediği türden biri miydim bilmiyorum ama herkesin arkadaş olmak ve samimi olduğunu vurgulamak istediği türden biriydim. Derslerim kötü değildi ve bir kız öğrencinin hem uçarı hem de çalışkan olması, evde kalmış kadın öğretmenlerin buluttan nem kapan tavırlarına ket vuruyor, dillerini kısa tutuyordu.

Annem bana hiç karışmadı. Giydiklerim, yaptıklarım, gezdiklerim onun için pek çok şey gibi görünmezdi. Kardeşime de bir proje kadar eğilmiyordu ama en azından bire bir ilgileniyor ve bu sorumluluğu yetişkin olmayı o kadar da sevmeyen bana bırakmıyordu. Anneannemi kaybetmiştik ve annem, ondan kalan eve taşınmak için her nedense dört yıl beklemişti. İçi dökülen bu ev, bizim için küçük bir mezar değişikliği gibiydi. Yavaş yavaş toparlayacaktık ama sanırım hiçbirimiz orada ilelebet yaşamak fikrine sarılmamıştık.

Liseyi bitirir bitirmez evlenmek istiyordum. Zengin biriyle evlenecek ve sevilmesi gerektiğini düşünmediğim kocamla mutlu bir hayat sürecektim. Çocuk falan da istemiyordum. Kendimden de biliyordum ki çocuklar, anne babalarının nasıl insanlar olduğu, onlar için neler yaptığı ya da yapmadığıyla ilgilenmiyordu, ilgilenseler de bu anne ve babalarda bir karşılık bulmuyordu. Okul müdürünün oğluyla revirde öpüşmüş ve o aptal oğlanın bunu bir namus meselesi olarak görmesi ve beni sahiplenmesi için dua etmiştim. Belki başka bir kızda duruma böyle bakar, onu sahiplenirdi ama bende yalnızca az bulmuş ve başkalarıyla neler yaptığımı merak etmişti. Demek ki daha fazlası şarttı. İşte başkalarıyla neler yapacağım o gün o soruyla belirlendi.

Üniversiteye başladığımda amacım meslek sahibi olmak mıydı bilmiyorum. Sanat tarihine hiç ilgi duymadığım düşünülürse antikalarla dolu kocaman bir evim olması için sanat tarihi okumuş sayılabilirdim. Antikaların parasını ödemek içinse zengin bir koca gerekiyordu ve benim tek amacım buydu. Aşk da bana kalırsa antikaydı ve ben parasız edinilen bu antikayı o kadar da değerli bulmuyordum.

Bir müzayede evinde staj yapmaya başlamış ve tanımak istediğim tüm adamları bir yolunu bulup tanımıştım. Gecelik eğlencelerin karşılığında para almak basit kadınların, hediye ve mücevher almaksa benim gibi kadınların tarzıydı. Daha kaliteli bir orospuluk. Bugün rahatlıkla böyle adlandırabiliyorum.

O’nunla tanıştığımda, artık bağlı bulunduğum galerinin yurt dışı çalışmalarından birinin reklam projesini yürütüyordu. Ofisin bir odası kendisine geçici olarak tahsis edilmiş ve tüm imkanların seferber edilmesine karar verilmişti. Herkesin aklını önemsediği bu adam bana daha çok bir yatak arkadaşı gibi geliyordu. Üstelik o kadar ilgisiz ve soğuktu ki sanırım karşılığında alacaklarım anlamını yitirmişti.

Odasına elimde dosyalarla gidip tamamen kafamdan uydurduğum bir sorunu anlattığımda, gömleğimden taşmak üzere olan göğüslerime göz ucuyla bile bakmadı. Eşcinsel  olsaydı duyardım. Dikkatle dinlemiş, bu tür bir sorunun daha önce yaşanmadığını ve kendisi bu işin başında olduğu sürece yaşanmayacağını garanti ettiğini söyledi bana. Ben de ona onunla mutlaka yatacağımı garanti ettim, içimden. Parmağındaki alyans adeta projemin start çizgisi oldu o dakikadan sonra. Masasının üzerindeki çocuk fotoğrafı sevimliydi ama sevimli çocukların babaları da biraz eğlence isterdi. Karısını merak ettiğimi hayal meyal hatırlıyorum. Bunun bir zayıflık olduğunu düşündüğümden merakımın ayrıntılarını silmiş olabilirim zihnimden. Uzun boylu, sade ve zarif bir kadın olduğunu öğrenmem çok sürmedi. Çünkü koridorda etrafa bakınan kadını karşılamak için koşar adımlarla ve gülümseyerek yürüdüğünü gördüm aynı gün. Belinden sıkıcı tutup sol şakağından öptü onu. Tam da kurşun sıkılacak yer.

Kardeşimi eğitim için üç yıllığına Londra’ya, annemi ise görme engellilerin titizlikle bakıldığı bir rehabilitasyon evine yerleştirmiştim ve sonra da küçük dairemi değiştirdim. Yeni evim geniş bir teras katıydı  ve dekorasyonum eskisinden çok daha yalındı. Bunu kimi etkilemek için seçtiğimi ise kendim dahil kimseye söylemedim.

Projenin sonlanmasına dek ne kadar çırpınırsam çırpınayım toplu yenen kutlama ve toplantı yemekleri hariç ofis dışında hiç zaman geçiremedim onunla. Bazen saçlarımı dağıtıp yeniden toplarken izlendiğimi hissettim ama emin olamadım hiç. Şimdiyse eminim. Hiçbir şey birinci ağızdan öğrenmek kadar haz vermiyor.

Endülüs’teki sergide galeriyi temsil etme işine gönüllü oldum ve O’nunla hala mucize saydığım ilk seyahatime çıktım böylece. Havaalanına dek arabayla bırakan karısı, elimi sıkarken ufacık bile kıskanma belirtisi göstermedi. Ama gününü görecekti. Kusursuz kadınların bu akıl almaz kibri, ne yataklarda ne spermlerin koşusuyla sönüyordu bir bilseydi… O’na karşı nasıl bir strateji belirleyeceğimi bilemiyordum çünkü onca zaman hiçbir parlak fikrim sonuç vermemişti.

Bazen en doğrusu ne istediğini söylemektir diye düşündüm. Eğer kabul görmezse ısrarcı olmamak ve bu isteğin onun ruhunda yarattığı patlamanın onun isteğini harekete geçirmesini beklemektir. Bazen çok akıllıca davranıyorum. Kokteyl sonrası odalarımıza döndüğümüzde, tam da kapımın önünde ondan başka hiçbir şeyi düşünemediğimi söyledim ona. O ise basit bir film repliği gibi, bunun iyi bir fikir olmadığını. Yine o basit filmlerde sonraki sahne yatakta başlar ama sanırım o an bunu bilmiyordu. Özür dileyerek odama girdim ve ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davranmakla utanmış gibi davranmak arasında arsız bir oyun oynadım. O gece odama yalnız girmedim, geri geri giden ayakları, çok değil birkaç saat sonra ayaklarımla sarmaş dolaştı.

Yatakta nasıl davranacağım konusunda da kararsızdım. Ya çok iddialı olup O’nu, hayatındaki eksikleri tamamlayarak etkileyecek ve tutkuyla kendime bağlayacak ya da deneyimsiz ama O’nun çarkında savrulan aşık bir kadını oynayarak bu ilişkinin devamına sürükleyecektim. İkisi de olmadı.

Ertesi sabah uçağa binerken iki yabancıydık ve tek yaptığı benden özür dilemek, ailesinden söz etmek oldu. O kadından nefret ediyor ve onu alt edebileceğimden emin olmak istiyordum. Olamıyordum.

Bir sonraki adım neredeyse iki hafta sonra ondan geldi. Üstelik ofiste ve O’ndan beklenmeyecek bir aşırılıkta. Elini mahrem yerlerimde gezdirip  ‘özlüyorum’ dedi. Gece benimleydi. Kusursuz denilebilecek bir geceden sonra hala ailesinden bahsedebilen bu adamın aptallığı da bir anlığına canıma yetti.

Sonraki hamlem, O’nu hiçbir şeye zorlamayacağıma, O’ndan hiçbir beklentim olmadığına ikna etmekti. Doğrusu da buydu ve işe yaradı. Adam bugüne dek elde ettiğim her şeyin aksine sade ve duyguluydu. Bana mücevher almayı kaba bulacağından ve sevgi sözcükleri söylemek için epey bekleyeceğinden emindim. Öyle de oldu.

Ailesiyle hiçbir tatilini ihmal etmedi, akşam altıdan sonra telefonla asla iletişim kurmadı ve haftanın dört günü mutlaka benimle seks yaptı. Emeklilere özgü bu düzen nedense ona yakışıyordu. dört hafta sonunu ailesiyle beşinciyi benimle geçirdi. Korunma yöntemi prezervatif ve en büyük fantezisi küvette seks yapmaktı. Sabahları ofisten bir bahaneyle çıkıp bana gitmeyi de seviyordu. Kısıtlı zamanlarda sevişmenin onu bana bağladığını hep hissettim.

Bende kaldığı gecelerde kendimi evli hissettim. Birlikte yemek yapan, film izleyen, müzik dinleyip dans eden ve saatlerce sevişen yeni evli ve hevesli bir çifttik biz. Geçmişte yaşadığım ilişkilere dair sorular sormaya başlaması dokuz ayı buldu. Galerinin hemen bütün devamlı müşterileriyle yattığımı ve bunun karşılığını ziyadesiyle aldığımı, oturduğum dairenin de geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, ortak tanışımız olan bir kodamanın küçük bir armağanı olduğunu söylemedim. Kardeşimin eğitim masraflarını karşılaması için ortak tanışımız olan bir amcaya aylar boyunca oral seks yaptığımı da tabi. Ama şimdi onunlaydım. Her şeyin geride kaldığını hissediyor ve bir yandan mutlu hissediyor bir yandan da teslim olmanın korkusunu yaşıyordum.

O gün geldi. Ben, bana fark ettirmeden tükenen tahammülümü, O da yine bana fark ettirmeden tükenen cesaretini unuttu. Dönüp gideceği yer belliydi ve ihanet, kendini değersiz hissettirir olmuştu O’na. Kızına sarılmak istiyordu, karısına. Af dilemek istiyordu, benden bahsetmeden ama onlardan da vazgeçmeden af dilemek. İçten içe öyle. Af dilenecek ne olduğunu söylemeden. Bense benim olmasını istiyordum. Geride bıraktığım bütün adamları ve yatakları unutmak, pahalı hediyelerin ucuzluğundan ilelebet sıyrılmak istiyordum. Evlenmek istiyordum onunla. Başka birine ait olması öyle saçma geliyordu ki kocamın elimden alındığına inanıyordum, ki bu kadın, basit bir çocuk zırvasıyla sevdiğim adamı elimden aldığına.

Kapı zilimde adını görmek istiyordum. Diğer evinde kalan gömleklerinin benim evimde kalan pantolonlarına uymasından, karısının taktırdığı spiralden, kızı ateşlenince koşup gitmesinden tiksiniyordum. Bana ait olanın bir parçasının başkasına ait bir alanda olmasından nefret ediyordum. Her parçasını kendime istiyordum artık. Korktu benden. Bunları isteyeceğimi hissettirmek hatasına düşünce ben, geçici olduğumu anımsamak ve anımsatmak gereği duydu besbelli. “Seni seviyorum ama baştan beri biliyordun sonumuz olmadığını”!

Sonum olduğunu bilmiyordu. Azalarak bitti, kendini azaltarak gitti. Acı dolu mesajlar yolladım önce, sonra küfür dolu ve en son da özür dolu mesajlar. Cevap vermedi.

Anneme benzedim sonra. Taranmamış saçlarım ve soluk yüzümle babamın geride bıraktığı kadın oldum, yeniden, yirmi dört yaşımda.

Ve en sonunda eskiden yaşadığı ülkeye dönerken, ben de dahil tüm geçici heveslerini bırakırken burada, iki satır yazdı bana, belli ki veda niyetine ve bir vicdan muhasebesinin sonucunda “belki başka bir zamanda tanışsaydık sen ilelebet olurdun hayatımda. Ama artık imkansız; zamansız sevdin beni.”  Keşke “zamansız sevdim” deseydi. Demedi.  Gitti.

Hayatımda sevdiğim ikinci adam, ilk adam gibi gitti. İlki benim gibi olan birine, ikincisi benim gibi olmayan birine gitti. Ve ben yeniden anladım ki bahane çok gitmeye niyet edene.

Zamansız sevdim. Ahlaksız, tutarsız, inançsız, sabırsız sevdim.

Her şeyimle sevdiğim ikinci adam, bundan sonra seveceğim tüm adamları öldürdü bende. Aşk, başıma geldi ve başa gelen çekildi. Bu kadar basit işte. Pahalı bir hediye gibi kaldı ömrümde, ucuz heyecanların aksine. Zamansız ve amansız...

Güncelleme Tarihi: 09.03.2019
Assoc. Prof. Dr. Gökçen Erdoğan
Editör
Assoc. Prof. Dr. Gökçen Erdoğan
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.
Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.
Assoc. Prof. Dr. Gökçen ErdoğanDiva KadınAssoc. Prof. Dr. Gökçen Erdoğan
0312 417 17880533 283 8353