Son zamanlarda ana haber bültenlerini izleyemez olduk!
Son zamanlarda ana haber bültenlerini izleyemez olduk. Kaldırmaz oldu içimiz. Bir zamanlar çocukların adı, akşam serini ve karanlığı çökünce, babaları ellerinde poşetlerle eve dönünce yankılanırdı sokaklarda. Eve dönüp oyunda kirlenen el ve ayaklarını yıkamaları, babalarını öpmeleri, sofraya öyle oturmaları beklenirdi. Kaybolmazlardı. Akşama kadar kan ter içinde oynar, eve üstleri başları berbat döner, anneden tatlı bir fırça yer ve keyifli güne sıcak evlerinde devam ederlerdi. Yarım saat daha oturabilmek, tv izleyebilmek için yalvarırlardı o zaman. Ya da dondurma alabilmek için.Yalvarışları uzun sürmezdi, çünkü çocuklara kıyılamazdı o zaman.
Anne ve babaları hala kıyamazken onlara, bu ana haber bültenlerini ne diye yas bürüdü, ne diye vicdansızlık, canilik dolduruverdi dakikaları… Bize ne oldu? Kaçırılan, asılan, kesilen, tecavüze uğrayan, yakılan bu çocuklar, dün mutlulukla sokaklarda oynayan çocuklar değil mi? Çocuklar değişmez ki... Aynıdır onlar, dünyanın dört bir yanında aynı telaşlardadırlar. Değişen biz miyiz? Herkes aynı soruyu soruyor şimdi; bize ne oldu…
Sevgisiz yetişenlerimiz olduğu doğru. İstekleri sorulmayan, fikirleri dinlenmeyen, horlanıp ezilen çocuklarımız var, bugün ağlayışlarına, yakarışlarına, içine kapanışlarına aldırış etmediğimiz ve bunların yarın onları neye dönüştüreceğini bilmediğimiz çocuklarımız...
Ayıpla günahla boğduğumuz ve işin aslını bilmesini tahammül edemediğimiz, bedenini en doğru zamanda ve doğru biçimde tanımasına müsaade etmediğimiz, bedeni büyürken ruhu nasıl büyüyor diye gözlemlemeye değer görmediğimiz, bir kenara attığımız ve dönüşümü nasıl olacak bilmediğimiz çocuklarımız var...
Canınızı sıkmam istemem ama kuvvetle muhtemel, bu çocuklar, iyi insanlar olmayacaklar. Farkındalıkları geliştiyse, vicdan bir organ gibi içlerine yerleştiyse ve insan sevgisi biz yüklemeden belirdiyse suçla, vahşetle savaşlarını yenecekler. Aksi halde, ana haber bültenlerinde hiç de güzel anılmayan insanlar olacak ve başlamadan bitecekler.
Bir vahşet yaşanmaya görsün, onu takip eden günlerde benzerlerinin ortaya çıkışını konuşur olduk. Neden böyle diye merak içindeyiz. Hayat, herkes için bir kavga çünkü. Silik karakterler, gerekirse bir suçla yazdırmak isteyebiliyorlar çünkü adlarını tarihe. Çünkü ‘o yaparsa ben de yaparım’cıları biraz da biz yarattık kıyaslamalarımızla. ‘Sen kimse olma, sen kendin ol, doğruyu düşün doğruyu yap, ben arkandayım’ demez olduk. Bu kirli insanlar zaten var olacaklardı da biz de bir parça vesile olduk.
Korumamız gerekmez miydi çocuklarımızı… Onlara yabancı ayrımını anlatmamız, en yakınına karşı dahi bir mesafe geliştirmemiz, öpmek istemediği, dokunmak, sarılmak ve hatta görmek istemediği kişileri ondan uzak tutmanın yolunu bulmamız gerekmez miydi? Yaşı kaç olursa olsun his ve tavırlarına önem ve öncelik vermemiz gerekmez miydi? Kendini savunmanın en basit yolu olan bağırarak yardım istemenin gerekliliğini, bizzat sizden duymadığı hiçbir çağrıyı yanıtlamamasının önemini, bedeninin mahrem yerlerini ve bu konudaki söz hakkını ona en doğru biçimde anlatmamız gerekmez miydi? Hakkından gelemedik.
Biz mi suçluyuz peki? Hırsızın hiç mi suçu yok derseniz, artık öyle bir ortamdayız ki hangimiz hırsızız hiç bilmiyoruz ki...
Çocuklarının yarattığı vahşet nedeniyle, suçun altında ezilen, yerinden yurdundan olan aile ya da bir vahşete kurban giden çocuğun acısı ömür boyu dinmeyecek aile mi suçlu, düşünmek faydasız. Ana haber bültenlerindeki her şey kan donduracak kadar gerçek. Anlam veremediğimiz bu acımasızlık, bu planlı cinayetler, bu öfke nöbetleri, bu intikam duyguları, bu ticari kaygılar, bu hayat kavgaları ve bu acılar gerçek…
Yapanlar yaptı... Yasal sürecin sonunda ve elbette vicdanın da sınavıyla bir yerde duracaklar. Ama yapmayanlara yapmamayı öğretebiliriz. Sevgi dolu, insan çocuklar yetiştirebiliriz.
Bir anne olarak bitirmek istiyorum bu yazıyı; cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması içimi soğutacak. Pedofiliyle mücadelede elle tutulur adımlar atılırsa önemli bir sorun azalacak. Çocukluk, çocuk gibi yaşanabilecek bütün kirli emellerden, hastalıklı düşüncelerden uzak. İki çocuğum daima umudum olarak kalacak. Sevincim olarak.
Allah acılı ailelere sabır, kalan çocuklarımıza mutlu ve umutlu yarınlar versin...
Son zamanlarda ana haber bültenlerini izleyemez olduk!
Son zamanlarda ana haber bültenlerini izleyemez olduk. Kaldırmaz oldu içimiz. Bir zamanlar çocukların adı, akşam serini ve karanlığı çökünce, babaları ellerinde poşetlerle eve dönünce yankılanırdı sokaklarda. Eve dönüp oyunda kirlenen el ve ayaklarını yıkamaları, babalarını öpmeleri, sofraya öyle oturmaları beklenirdi. Kaybolmazlardı. Akşama kadar kan ter içinde oynar, eve üstleri başları berbat döner, anneden tatlı bir fırça yer ve keyifli güne sıcak evlerinde devam ederlerdi. Yarım saat daha oturabilmek, tv izleyebilmek için yalvarırlardı o zaman. Ya da dondurma alabilmek için.Yalvarışları uzun sürmezdi, çünkü çocuklara kıyılamazdı o zaman.
Anne ve babaları hala kıyamazken onlara, bu ana haber bültenlerini ne diye yas bürüdü, ne diye vicdansızlık, canilik dolduruverdi dakikaları… Bize ne oldu? Kaçırılan, asılan, kesilen, tecavüze uğrayan, yakılan bu çocuklar, dün mutlulukla sokaklarda oynayan çocuklar değil mi? Çocuklar değişmez ki... Aynıdır onlar, dünyanın dört bir yanında aynı telaşlardadırlar. Değişen biz miyiz? Herkes aynı soruyu soruyor şimdi; bize ne oldu…
Sevgisiz yetişenlerimiz olduğu doğru. İstekleri sorulmayan, fikirleri dinlenmeyen, horlanıp ezilen çocuklarımız var, bugün ağlayışlarına, yakarışlarına, içine kapanışlarına aldırış etmediğimiz ve bunların yarın onları neye dönüştüreceğini bilmediğimiz çocuklarımız...
Ayıpla günahla boğduğumuz ve işin aslını bilmesini tahammül edemediğimiz, bedenini en doğru zamanda ve doğru biçimde tanımasına müsaade etmediğimiz, bedeni büyürken ruhu nasıl büyüyor diye gözlemlemeye değer görmediğimiz, bir kenara attığımız ve dönüşümü nasıl olacak bilmediğimiz çocuklarımız var...
Canınızı sıkmam istemem ama kuvvetle muhtemel, bu çocuklar, iyi insanlar olmayacaklar. Farkındalıkları geliştiyse, vicdan bir organ gibi içlerine yerleştiyse ve insan sevgisi biz yüklemeden belirdiyse suçla, vahşetle savaşlarını yenecekler. Aksi halde, ana haber bültenlerinde hiç de güzel anılmayan insanlar olacak ve başlamadan bitecekler.
Bir vahşet yaşanmaya görsün, onu takip eden günlerde benzerlerinin ortaya çıkışını konuşur olduk. Neden böyle diye merak içindeyiz. Hayat, herkes için bir kavga çünkü. Silik karakterler, gerekirse bir suçla yazdırmak isteyebiliyorlar çünkü adlarını tarihe. Çünkü ‘o yaparsa ben de yaparım’cıları biraz da biz yarattık kıyaslamalarımızla. ‘Sen kimse olma, sen kendin ol, doğruyu düşün doğruyu yap, ben arkandayım’ demez olduk. Bu kirli insanlar zaten var olacaklardı da biz de bir parça vesile olduk.
Korumamız gerekmez miydi çocuklarımızı… Onlara yabancı ayrımını anlatmamız, en yakınına karşı dahi bir mesafe geliştirmemiz, öpmek istemediği, dokunmak, sarılmak ve hatta görmek istemediği kişileri ondan uzak tutmanın yolunu bulmamız gerekmez miydi? Yaşı kaç olursa olsun his ve tavırlarına önem ve öncelik vermemiz gerekmez miydi? Kendini savunmanın en basit yolu olan bağırarak yardım istemenin gerekliliğini, bizzat sizden duymadığı hiçbir çağrıyı yanıtlamamasının önemini, bedeninin mahrem yerlerini ve bu konudaki söz hakkını ona en doğru biçimde anlatmamız gerekmez miydi? Hakkından gelemedik.
Biz mi suçluyuz peki? Hırsızın hiç mi suçu yok derseniz, artık öyle bir ortamdayız ki hangimiz hırsızız hiç bilmiyoruz ki...
Çocuklarının yarattığı vahşet nedeniyle, suçun altında ezilen, yerinden yurdundan olan aile ya da bir vahşete kurban giden çocuğun acısı ömür boyu dinmeyecek aile mi suçlu, düşünmek faydasız. Ana haber bültenlerindeki her şey kan donduracak kadar gerçek. Anlam veremediğimiz bu acımasızlık, bu planlı cinayetler, bu öfke nöbetleri, bu intikam duyguları, bu ticari kaygılar, bu hayat kavgaları ve bu acılar gerçek…
Gidenler gitti... Dualarımız melek ruhlarıyla... Ancak kalanları koruyabiliriz. Kalanlara kalmayı öğretebiliriz. Çocukluklarını yaşamalarını sağlayabiliriz.
Yapanlar yaptı... Yasal sürecin sonunda ve elbette vicdanın da sınavıyla bir yerde duracaklar. Ama yapmayanlara yapmamayı öğretebiliriz. Sevgi dolu, insan çocuklar yetiştirebiliriz.
Bir anne olarak bitirmek istiyorum bu yazıyı; cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması içimi soğutacak. Pedofiliyle mücadelede elle tutulur adımlar atılırsa önemli bir sorun azalacak. Çocukluk, çocuk gibi yaşanabilecek bütün kirli emellerden, hastalıklı düşüncelerden uzak. İki çocuğum daima umudum olarak kalacak. Sevincim olarak.
Allah acılı ailelere sabır, kalan çocuklarımıza mutlu ve umutlu yarınlar versin...