Yaşım on dört. Aylardan temmuz. Bu yıl ilk defa pasta yapmadı annem yaş günüm için. Belli ki kutlanmaması gereken bir yaşa girmişim. Dantelli çorabımı terk edemedim henüz, her nedense artık yakıştırmıyorlar bana ama güç bela giyiyorum yine de sakladıkları çekmecelerde bulup. Eteğimin boyu, tıpkı benim gibi uzadı. Ben uzayınca o kısalır sanıyordum ama anladım ki hayatta ters orantının başladığı yere gelmişim. Değişen şeyler oldu, çocukluğum aynı kalır sanıyordum ama beni terk eden ilk o oldu. Belki de göçe zorlanan, kim bilir…
Babamın eve gelişinden çok önce çağırıyor annem beni eve. Ve herkesten çok sonra ayak altında dolaşmayayım diye salınıyorum sokağa artık. Annemin kaşları hiç olmadığı kadar çatık. Sesinde bir komutan kararlılığı seziyorum ve kendimde benim bile bilmediğim ama onun gördüğü bir tehlike. Oğlan çocuklarıyla arkadaşlık etmem kati suretle yasaklandı. Kız çocuklarıyla ip atlamam da öyle. Oyun oynarken sallanmasın diye birer küçük yumru olan memelerim, sıkı atletler, penye sütyenler giymem icap ediyor. Lastiklerine alışamadığım ve sokakta düzeltmemin büyük bir suçmuş gibi uyarı hak ettiği tuhaf içlik giysiler. Bir yandan alışmaya çalışıyor, bir yandan da annemin sütyeninden çıkarıp pazarcılara uzattığı paralardaki serbestliği düşünüyorum. Hangi yaştan sonra serbest oluyor memelerin cüzdan muamelesi görmesi? O günlere çabucak gelmeyi umuyorum.
Saçlarım sıkı sıkı örülüyor diplerinden çekilip. Annem tarama işini, artık, bana bırakılacak ve bıkılmış bir vazife gibi yapıyor. Terlediğimde köşedeki çeşmenin başında ıslattığım başım, ne söylenirse söylensin kabul edip sallanmakla mükellef şimdilerde. On dörtüncü yaşımın bana ne getirdiğini anlayamıyorum. Büyüdüğüm içinse büyümeyi sevmiyorum. Bundan sonra büyümesem diyorum keşke. On dört böyleyse on dokuzu hayal edemiyorum. Ama sonra başka şeyler düşünüyorum birden, karışık şeyler.
Geçen sabah ilk kez kan gördüm külotumda. Kirlenmişim, öyle dedi annem ve okkalı bir tokat yedim korkudan bembeyaz kesilmiş yüzüme. Nasıl temizleneceğim, nasıl temiz kalacağım ve nasıl boy abdesti alacağım öğretildikten hemen sonra başka bir tokat daha vuruldu yüzüme; “Çocuk değilsin sen artık!” Belli ki kendimi kanatmakla hata etmişim. Bilsem kanatmazdım ama zaman da alınmıyor ki geriye.
Annem de kanamış, öyle dedi bana. Anneannem de aynısını ona yapmış, ben de kızıma yapacakmışım ileride. Annem bilmek zorunda değil ama tokat atmam ben belki. Onun yerine canını acıtmayacak bir şey bulabilirim gibi geldi düşününce. Saçını çekebilirim mesela, kara kedi görünce çektiğimiz gibi. Ya da kafasına hafiften vurur gibi yapabilirim, soran olursa hak etti ve tokadını attım derim. Büyümeme daha çok var gerçi, bunlara büyüyünce karar veririm. İlle de gerekiyorsa ve bütün iyi anneler yapıyorsa ben de yaparım ya da. Sütyenlerin daha az sıkanı da yapılırsa o güne dek, kızım hepten rahat eder. Ne gülünç değil mi, daha şimdiden çocuğumun kirleneceği günü düşünüyorum. Ben bile yeni kirlenmişken.
Erkekler de kirleniyor mu diye sordum anneme, kirlenmiyorlarmış. Onlar da boy abdesti alıyorlarmış ama bizimle aynı sebeplerden değil. Sebepleri soramadım çünkü bu konuşmanın yettiğini söyledi niyetimi sezer gibi. Ne kadar şanslılar, hayat boyu temiz olacak ve öyle kalacaklar. Bizse hamileliğimiz ve yaşlılığımız dışında hep kirlenecekmişiz. Vücudumdan kan gelirken ağrım olması normal, bunu biliyorum, annem anlattı ve şekerli kant yapılmasını da öğretti ağrılarım dinsin diye ama filmlerdeki gibi kan kaybından ölmekten korkuyorum yine de. Zamanında müdahale edilemezse ve sürekli büyürsem hele, yandığımın resmidir.
Büyümenin hoşuma gitmediğini söyleyemem, hatta okul açıldığında bunu diğer kızlara söylemek için sabırsızlanıyorum. Ama en azından okul açılana dek çocuk kalmak ve böyle kabul görmek isterdim galiba. Yazları çocuk olsak mesela, kışları ise büyük, nasıl güzel olurdu kim bilir…
Kanadığım sabah daha çok sevmiştim büyümeyi, şiir yarışmasında derece almışım gibi gelmişti. Ama zaman geçtikçe, yani birkaç sabah öncesinden bugüne, bu kısacık zamanda bile çocuk olmam yavaş yavaş yasaklandı. Ve doğrusu büyükmüş gibi yapmak bana geometri sorusu çözmekten bile zor geldi nedense.
Yaş günü pastam olacak sanmıştım, gördüğüm o eteği alacağız sanmıştım, kafamı çeşmenin altında ıslatırım sanmıştım, babamı yolda ben karşılarım sanmıştım, oğlanlarla saklambaç oynarız sanmıştım, ip atlar kedi kovalarız sanmıştım. Annemin küçük kızı kalırım sanmıştım. Beni hep sever sanmıştım. Şakalarıma güler, muzırlıklarıma yalandan kaş çatar sanmıştım.
Kirlendim
Yaşım on dört. Aylardan temmuz. Bu yıl ilk defa pasta yapmadı annem yaş günüm için. Belli ki kutlanmaması gereken bir yaşa girmişim. Dantelli çorabımı terk edemedim henüz, her nedense artık yakıştırmıyorlar bana ama güç bela giyiyorum yine de sakladıkları çekmecelerde bulup. Eteğimin boyu, tıpkı benim gibi uzadı. Ben uzayınca o kısalır sanıyordum ama anladım ki hayatta ters orantının başladığı yere gelmişim. Değişen şeyler oldu, çocukluğum aynı kalır sanıyordum ama beni terk eden ilk o oldu. Belki de göçe zorlanan, kim bilir…
Babamın eve gelişinden çok önce çağırıyor annem beni eve. Ve herkesten çok sonra ayak altında dolaşmayayım diye salınıyorum sokağa artık. Annemin kaşları hiç olmadığı kadar çatık. Sesinde bir komutan kararlılığı seziyorum ve kendimde benim bile bilmediğim ama onun gördüğü bir tehlike. Oğlan çocuklarıyla arkadaşlık etmem kati suretle yasaklandı. Kız çocuklarıyla ip atlamam da öyle. Oyun oynarken sallanmasın diye birer küçük yumru olan memelerim, sıkı atletler, penye sütyenler giymem icap ediyor. Lastiklerine alışamadığım ve sokakta düzeltmemin büyük bir suçmuş gibi uyarı hak ettiği tuhaf içlik giysiler. Bir yandan alışmaya çalışıyor, bir yandan da annemin sütyeninden çıkarıp pazarcılara uzattığı paralardaki serbestliği düşünüyorum. Hangi yaştan sonra serbest oluyor memelerin cüzdan muamelesi görmesi? O günlere çabucak gelmeyi umuyorum.
Saçlarım sıkı sıkı örülüyor diplerinden çekilip. Annem tarama işini, artık, bana bırakılacak ve bıkılmış bir vazife gibi yapıyor. Terlediğimde köşedeki çeşmenin başında ıslattığım başım, ne söylenirse söylensin kabul edip sallanmakla mükellef şimdilerde. On dörtüncü yaşımın bana ne getirdiğini anlayamıyorum. Büyüdüğüm içinse büyümeyi sevmiyorum. Bundan sonra büyümesem diyorum keşke. On dört böyleyse on dokuzu hayal edemiyorum. Ama sonra başka şeyler düşünüyorum birden, karışık şeyler.
Geçen sabah ilk kez kan gördüm külotumda. Kirlenmişim, öyle dedi annem ve okkalı bir tokat yedim korkudan bembeyaz kesilmiş yüzüme. Nasıl temizleneceğim, nasıl temiz kalacağım ve nasıl boy abdesti alacağım öğretildikten hemen sonra başka bir tokat daha vuruldu yüzüme; “Çocuk değilsin sen artık!” Belli ki kendimi kanatmakla hata etmişim. Bilsem kanatmazdım ama zaman da alınmıyor ki geriye.
Annem de kanamış, öyle dedi bana. Anneannem de aynısını ona yapmış, ben de kızıma yapacakmışım ileride. Annem bilmek zorunda değil ama tokat atmam ben belki. Onun yerine canını acıtmayacak bir şey bulabilirim gibi geldi düşününce. Saçını çekebilirim mesela, kara kedi görünce çektiğimiz gibi. Ya da kafasına hafiften vurur gibi yapabilirim, soran olursa hak etti ve tokadını attım derim. Büyümeme daha çok var gerçi, bunlara büyüyünce karar veririm. İlle de gerekiyorsa ve bütün iyi anneler yapıyorsa ben de yaparım ya da. Sütyenlerin daha az sıkanı da yapılırsa o güne dek, kızım hepten rahat eder. Ne gülünç değil mi, daha şimdiden çocuğumun kirleneceği günü düşünüyorum. Ben bile yeni kirlenmişken.
Erkekler de kirleniyor mu diye sordum anneme, kirlenmiyorlarmış. Onlar da boy abdesti alıyorlarmış ama bizimle aynı sebeplerden değil. Sebepleri soramadım çünkü bu konuşmanın yettiğini söyledi niyetimi sezer gibi. Ne kadar şanslılar, hayat boyu temiz olacak ve öyle kalacaklar. Bizse hamileliğimiz ve yaşlılığımız dışında hep kirlenecekmişiz. Vücudumdan kan gelirken ağrım olması normal, bunu biliyorum, annem anlattı ve şekerli kant yapılmasını da öğretti ağrılarım dinsin diye ama filmlerdeki gibi kan kaybından ölmekten korkuyorum yine de. Zamanında müdahale edilemezse ve sürekli büyürsem hele, yandığımın resmidir.
Büyümenin hoşuma gitmediğini söyleyemem, hatta okul açıldığında bunu diğer kızlara söylemek için sabırsızlanıyorum. Ama en azından okul açılana dek çocuk kalmak ve böyle kabul görmek isterdim galiba. Yazları çocuk olsak mesela, kışları ise büyük, nasıl güzel olurdu kim bilir…
Kanadığım sabah daha çok sevmiştim büyümeyi, şiir yarışmasında derece almışım gibi gelmişti. Ama zaman geçtikçe, yani birkaç sabah öncesinden bugüne, bu kısacık zamanda bile çocuk olmam yavaş yavaş yasaklandı. Ve doğrusu büyükmüş gibi yapmak bana geometri sorusu çözmekten bile zor geldi nedense.
Yaş günü pastam olacak sanmıştım, gördüğüm o eteği alacağız sanmıştım, kafamı çeşmenin altında ıslatırım sanmıştım, babamı yolda ben karşılarım sanmıştım, oğlanlarla saklambaç oynarız sanmıştım, ip atlar kedi kovalarız sanmıştım. Annemin küçük kızı kalırım sanmıştım. Beni hep sever sanmıştım. Şakalarıma güler, muzırlıklarıma yalandan kaş çatar sanmıştım.
Kirlenmeseydim çocuk kalırdım ne güzel…