Renklilerle yıkanan beyazlar gibiyim. Beyaz da bir renkti ve ben rengimi kaybettim. Özlediğim rengimi… Beyazımı kaybettim.
Kilom elli ikiydi, boyumsa çilemden kısa. Doktor olacaktım ben. Bitmediği için şikayet ettiğim bir okulum ve nihayetinde dinleyebildiğim binlerce kalp olacaktı. Sayıların arasında kaybolacaktım ve gözümün önünde formüllerin bulduğu bilmem kaçıncı şifa. Hayatımı üç saatlik bir sınavla teslim edecektim yarınıma. Yarınım olacaktı benim. Bir akıl hastanesinin koğuşunda vizitte olabilirdim belki, yatağında değil. Benim yarınım başka olacaktı. Bu değil.
Test kitaplarım yanı başımda ve yarım kalmış kahvem; uykuya daha fazla direnemedim. Çoktan seçemediğim insanlarla aynı çatı altında ve aşamadığım yazgımın eşiğindeydim o gece uykumda. Annemin daima temiz olmasını öğütlediği bacaklarım, sıcak bir temasla sarstı uykumu, debelendim şuursuzca. Gözlerim ağır ağır aralandı sonra. Üstümde bir karabasan, ne olduğunu seçemediğim bir koyu gölge. İtmeye çalıştığımı anımsıyorum ama kollarımda takat yok. Sanki dirseğimden kırılıverecek ve bir daha kendim de dahil hiçbir ağırlığı taşıyamayacak hakkınca.
Çığlık atamadım, sesim dudaklarıma kadar gelip yeniden indi göğsüme. Tütün kokan elleri mi rakı kokan boynu mu daha fazla tiksindirdi bilmiyorum hala. Yavaş yavaş yerleşmeyeçalışıyordu üstüme. Yavaş yavaş mıydı bana mı bitmek bilmeyen bir zaman dilimi gibi geliyordu acaba… Bacaklarımda kıllı baldırları ve eli bedenlerimiz arasında arayışta. Orama değer değmez kirli eli, derin bir iç çekti ve içime o an ölümsüz bir yılan çöreklendi. Midemdeki kramp kaç aylardır benimle, evlat edindim sanki.
İğfal dedikleri tıbbi bir terim gibi geliyor bana, hukuki ya da. Duygusu eksik, tabiri yarım. Hissi sıfır. O, pis kokulu bedeniyle benim masal ülkemi işgal etti. Benim sevilmeye değer bulduğum ve gurbetinde yaşamaya mahkum edildiğim ülkemi. Bunun tıpta da hukukta da karşılığı yok ki! Kendimden iğreniyorum.
Üstümde ileri geri gidişini anımsıyorum, oramdaki büyük yangını, yırtılır gibi açılışını dudaklarının ve kanın bacaklarıma süzülen sıcaklığını. Geceliğimin içinden çekip çıkardığı memem ağzında, azgın bir hayvan gibi fışkıran teri, en güzel hatıralarımın yerini aldı, o ağırlığıyla kahreden teni... O gece, benim masal ülkem işgal edildi.
Uzaklarda bıraktığım annem, bilse ıhlamur kaynatır mıydı bana yine sabahlarken üşümeyeyim diye ya da babam nar ayıklar mıydı bana kafam kitabımdayken… Peki ya ablam, aynı karından çıktık diye aynı adamın altına yatmamızı sakıncasız bulabilir miydi? Ben istememiştim, o istemiş miydi, bilse yine ister miydi... Susacaktım. Tıpkı emredildiği gibi.
Suskunluğum aylar sürdü. Önümden, arkamdan, ağzımdan ve ellerimden geçti erkekliğinin eseri. İçimi kaldıran spermleri mideme kadar indi. Her yerimde türlü morluk, göz altlarımda en çok, uykularım beni terk etti. Cebimde parası, kalbimde yarası… Beyazım beni terk etti.
Çocuk yaşım, sabır taşım, dertsiz başım beni terk etti.
Bir bıçak sapladım göğsüne. Çıksın istedim canı. Amacımı öldüren, kimsemi yaşatmayan, günümü güneşle başlatmayan onu yok etmek istedim. Çıksın diye foyası ortaya ama ondan da önce çıksın diye pis kalbi, yuvasından. Ölsün istedim. Ben öldüysem o da ölsün. Üç saatlik sınavımdan bir gece önce, üç dakikalık bir sınav verdim.
Kötüler çok yaşarmış, ölmedi. Dört duvardayım, yüzüm daha da gülmedi. Annemin dizi uzak, babamın omzu. Ablamın düşü uzak. Yeğenlerimin süt kokusu. Sevdiklerim uzak şimdi. Dilime dolanan dualar kadar uzak. Beyaz, bu öksüz duvarlarda şimdi, bu yalnız duvarlarda. Bu beyaz, benim değil ki...
Beyazımı Kaybettim
Renklilerle yıkanan beyazlar gibiyim. Beyaz da bir renkti ve ben rengimi kaybettim. Özlediğim rengimi… Beyazımı kaybettim.
Kilom elli ikiydi, boyumsa çilemden kısa. Doktor olacaktım ben. Bitmediği için şikayet ettiğim bir okulum ve nihayetinde dinleyebildiğim binlerce kalp olacaktı. Sayıların arasında kaybolacaktım ve gözümün önünde formüllerin bulduğu bilmem kaçıncı şifa. Hayatımı üç saatlik bir sınavla teslim edecektim yarınıma. Yarınım olacaktı benim. Bir akıl hastanesinin koğuşunda vizitte olabilirdim belki, yatağında değil. Benim yarınım başka olacaktı. Bu değil.
Test kitaplarım yanı başımda ve yarım kalmış kahvem; uykuya daha fazla direnemedim. Çoktan seçemediğim insanlarla aynı çatı altında ve aşamadığım yazgımın eşiğindeydim o gece uykumda. Annemin daima temiz olmasını öğütlediği bacaklarım, sıcak bir temasla sarstı uykumu, debelendim şuursuzca. Gözlerim ağır ağır aralandı sonra. Üstümde bir karabasan, ne olduğunu seçemediğim bir koyu gölge. İtmeye çalıştığımı anımsıyorum ama kollarımda takat yok. Sanki dirseğimden kırılıverecek ve bir daha kendim de dahil hiçbir ağırlığı taşıyamayacak hakkınca.
Çığlık atamadım, sesim dudaklarıma kadar gelip yeniden indi göğsüme. Tütün kokan elleri mi rakı kokan boynu mu daha fazla tiksindirdi bilmiyorum hala. Yavaş yavaş yerleşmeyeçalışıyordu üstüme. Yavaş yavaş mıydı bana mı bitmek bilmeyen bir zaman dilimi gibi geliyordu acaba… Bacaklarımda kıllı baldırları ve eli bedenlerimiz arasında arayışta. Orama değer değmez kirli eli, derin bir iç çekti ve içime o an ölümsüz bir yılan çöreklendi. Midemdeki kramp kaç aylardır benimle, evlat edindim sanki.
İğfal dedikleri tıbbi bir terim gibi geliyor bana, hukuki ya da. Duygusu eksik, tabiri yarım. Hissi sıfır. O, pis kokulu bedeniyle benim masal ülkemi işgal etti. Benim sevilmeye değer bulduğum ve gurbetinde yaşamaya mahkum edildiğim ülkemi. Bunun tıpta da hukukta da karşılığı yok ki! Kendimden iğreniyorum.
Üstümde ileri geri gidişini anımsıyorum, oramdaki büyük yangını, yırtılır gibi açılışını dudaklarının ve kanın bacaklarıma süzülen sıcaklığını. Geceliğimin içinden çekip çıkardığı memem ağzında, azgın bir hayvan gibi fışkıran teri, en güzel hatıralarımın yerini aldı, o ağırlığıyla kahreden teni... O gece, benim masal ülkem işgal edildi.
Uzaklarda bıraktığım annem, bilse ıhlamur kaynatır mıydı bana yine sabahlarken üşümeyeyim diye ya da babam nar ayıklar mıydı bana kafam kitabımdayken… Peki ya ablam, aynı karından çıktık diye aynı adamın altına yatmamızı sakıncasız bulabilir miydi? Ben istememiştim, o istemiş miydi, bilse yine ister miydi... Susacaktım. Tıpkı emredildiği gibi.
Suskunluğum aylar sürdü. Önümden, arkamdan, ağzımdan ve ellerimden geçti erkekliğinin eseri. İçimi kaldıran spermleri mideme kadar indi. Her yerimde türlü morluk, göz altlarımda en çok, uykularım beni terk etti. Cebimde parası, kalbimde yarası… Beyazım beni terk etti.
Çocuk yaşım, sabır taşım, dertsiz başım beni terk etti.
Bir bıçak sapladım göğsüne. Çıksın istedim canı. Amacımı öldüren, kimsemi yaşatmayan, günümü güneşle başlatmayan onu yok etmek istedim. Çıksın diye foyası ortaya ama ondan da önce çıksın diye pis kalbi, yuvasından. Ölsün istedim. Ben öldüysem o da ölsün. Üç saatlik sınavımdan bir gece önce, üç dakikalık bir sınav verdim.
Kötüler çok yaşarmış, ölmedi. Dört duvardayım, yüzüm daha da gülmedi. Annemin dizi uzak, babamın omzu. Ablamın düşü uzak. Yeğenlerimin süt kokusu. Sevdiklerim uzak şimdi. Dilime dolanan dualar kadar uzak. Beyaz, bu öksüz duvarlarda şimdi, bu yalnız duvarlarda. Bu beyaz, benim değil ki...