Çok yol katettim. Başta ufak ufak ama. Zaman hiç geçmiyor sanıyordum, oysa o akıyormuş üstümden... Büyüdüm önce, o zaman pek meraklısıydım herkes gibi ama sonra biraz biraz tatsız geldi. Bütün ikilemeleri tek başına bırakan bir yalnızlık hissi, büyümek. Vücudum şekillenip ruhum şekilden şekile girince anladım. İçinde bulunduğum kaba sığmaya çalışırken, bir yandan da doldurmaya çalıştım içimdeki o uçsuz bucaksız boşluğu. Ben doldurdukça büyüdü, metropoller gibi. Ben en çok kendimi aştım. Babam öğretmendi. İlkten de ilk öğretmenimdi. Faruk Yücer Yüzbaşıoğlu!...
Bana hayatı öğretti. Bana düşünmeyi, hissetmeyi, anlatmayı, sorgulamayı ve dik durmayı öğretti. Biz evde iki kardeş ve onlarcamız da okulda; babamın takdir eden bir gülüşüne sığındık. Şefkatine, kararlılığına, doğruluğuna dayadık sırtımızı. Kalkan kaşı bize yanlışı işaret etti ve bir kuş özgürlüğü buldum yine o kaşında. Eğilmeyen bükülmeyen eksilmeyen bir insan özgürlüğü… Annemin sesi sabahlarıma güneşten de önce doğardı sanki. Hanımağa!…Kahvaltının kokusu, çay bardaklarına değen kaşıkların o unutulmaz sesi. Şöyle bir bakan gözleri annemin ve her gün yeniden beğenen beni. Her gün yeniden güzel ve akıllı hissettiren bakışları ve saçlarımda yüzümde gezinen pamuk gibi elleri. Derleyen annem, toplayan, başlatan, bitiren ve hakkını veren annem. Karşılayan, uğurlayan, gülüşünde bahçeler saklı annem. Çok anneydi, hala da en anne...
Kardeşimle çekiştim, kardeşimle bölüştüm, kardeşimle didiştim ama yine en çok O’nu sevdim. Kayı boyundan Oğuz!...Benden sonra gelen ve farkında olmasa da bana güvenerek büyüyen kardeşim. Arsızlıklarımın dozunu azaltan, kıskançlıklarımı göğsünde yumuşatan ve her ne yapıyorsa bunu çocukluğa katıştıran kardeşim… Ben büyürken çocuk olan ama ben büyüyünce gözüme benden büyük gelen kardeşim, beni ansızın kardeş kılan kardeşim… Ben çok yol kat ettim., Büyüdüm önce. Doktor olayım dedim, bana yakışır, insanlara yanaşır. Unutulmaz kılar amaçlarımı. Ufuk şansım oldun, sonra anne oldum ki doktorluğumun mucizesini ilk defa o an anladım. Rahmimdeki, dünyama düşüverince. Yaptığım işin kutsallığını tam iki kere en derinden hatırladım. Evet ben iki kere anneyim, iki kere mucize...
Çok şey oldu. Büyüdüm, geliştim, inandım, buldum, sarıldım, istedim ve yaptım. Çok şey oldu benden. Yazar bile oldu hatta. Kısa bir süre sonra, üçüncü defa. İnsanları anlayan yanımı, insanlara anlatmanın yolu bildim ben onu. Yazmayı büyümenin bir parçası saydım. Büyümek bitmeyen macera yani… Sevdiklerimin sevgisinden ve güveninden aldığım feyzle, bugün koca bir kadınken hala çocuklaşabiliyor, hala alfabeyi ezber ederkenki hevesimle en baştan öğrenebiliyorum. Birini sevmenin, birilerini sevmenin ne demek olduğunu biliyorum, sevilirken sağlamasını alıyorum, NEFES alıyorum yani...
Hayatımdan geçen herkesin beni ben yaptığını biliyorum hiç farkında olmadığımda da. İyi ve kötü anılarımın, belleğimin odalarında nasıl da bekleştiğini biliyorum hortlamak için. Unutmadığım kokulara sığınıyorum, unutmadığım seslere ve unuttum sandığım ama asla unutamayacağım hatıralarıma. Hayatımda olan biten her şeyi seviyorum. Her şeye minnettarım. Acılarıma, sevinçlerime, heyecanlarıma, korkularıma… Her insan gibi. Bunu bugün bilmeyen ama bir gün mutlaka anlayacak tüm herkes gibi. Bu sayfalara öykülerini taşıdığım her insan gibi, yaşamayı içten içe seviyorum. Yaşama sevincime sahip çıkmak için yaşıyorum. Yaşama sevincimi paylaşmak için yaşıyorum. ‘Yalnız değilsiniz’ demek için yazıyorum. Ne olur harflerimi, sözcüklerimi yitirmeyeyim bu boşlukta, ne olur değsin kalplere kalbimden uzattıklarım...
Okuyalım ki tamamlanalım. Tamamlanalım ki yaşayalım. Severek yaşayalım. İncitmeden, kırmadan dökmeden... Barışarak mevcut ve muhtemel sancılarımızla. İyi olalım. Bugün değilse bile bir gün çok iyi olalım.
Ben Kimim
Çok yol katettim. Başta ufak ufak ama. Zaman hiç geçmiyor sanıyordum, oysa o akıyormuş üstümden... Büyüdüm önce, o zaman pek meraklısıydım herkes gibi ama sonra biraz biraz tatsız geldi. Bütün ikilemeleri tek başına bırakan bir yalnızlık hissi, büyümek. Vücudum şekillenip ruhum şekilden şekile girince anladım. İçinde bulunduğum kaba sığmaya çalışırken, bir yandan da doldurmaya çalıştım içimdeki o uçsuz bucaksız boşluğu. Ben doldurdukça büyüdü, metropoller gibi. Ben en çok kendimi aştım. Babam öğretmendi. İlkten de ilk öğretmenimdi. Faruk Yücer Yüzbaşıoğlu!...
Bana hayatı öğretti. Bana düşünmeyi, hissetmeyi, anlatmayı, sorgulamayı ve dik durmayı öğretti. Biz evde iki kardeş ve onlarcamız da okulda; babamın takdir eden bir gülüşüne sığındık. Şefkatine, kararlılığına, doğruluğuna dayadık sırtımızı. Kalkan kaşı bize yanlışı işaret etti ve bir kuş özgürlüğü buldum yine o kaşında. Eğilmeyen bükülmeyen eksilmeyen bir insan özgürlüğü… Annemin sesi sabahlarıma güneşten de önce doğardı sanki. Hanımağa!…Kahvaltının kokusu, çay bardaklarına değen kaşıkların o unutulmaz sesi. Şöyle bir bakan gözleri annemin ve her gün yeniden beğenen beni. Her gün yeniden güzel ve akıllı hissettiren bakışları ve saçlarımda yüzümde gezinen pamuk gibi elleri. Derleyen annem, toplayan, başlatan, bitiren ve hakkını veren annem. Karşılayan, uğurlayan, gülüşünde bahçeler saklı annem. Çok anneydi, hala da en anne...
Kardeşimle çekiştim, kardeşimle bölüştüm, kardeşimle didiştim ama yine en çok O’nu sevdim. Kayı boyundan Oğuz!...Benden sonra gelen ve farkında olmasa da bana güvenerek büyüyen kardeşim. Arsızlıklarımın dozunu azaltan, kıskançlıklarımı göğsünde yumuşatan ve her ne yapıyorsa bunu çocukluğa katıştıran kardeşim… Ben büyürken çocuk olan ama ben büyüyünce gözüme benden büyük gelen kardeşim, beni ansızın kardeş kılan kardeşim… Ben çok yol kat ettim., Büyüdüm önce. Doktor olayım dedim, bana yakışır, insanlara yanaşır. Unutulmaz kılar amaçlarımı. Ufuk şansım oldun, sonra anne oldum ki doktorluğumun mucizesini ilk defa o an anladım. Rahmimdeki, dünyama düşüverince. Yaptığım işin kutsallığını tam iki kere en derinden hatırladım. Evet ben iki kere anneyim, iki kere mucize...
Çok şey oldu. Büyüdüm, geliştim, inandım, buldum, sarıldım, istedim ve yaptım. Çok şey oldu benden. Yazar bile oldu hatta. Kısa bir süre sonra, üçüncü defa. İnsanları anlayan yanımı, insanlara anlatmanın yolu bildim ben onu. Yazmayı büyümenin bir parçası saydım. Büyümek bitmeyen macera yani… Sevdiklerimin sevgisinden ve güveninden aldığım feyzle, bugün koca bir kadınken hala çocuklaşabiliyor, hala alfabeyi ezber ederkenki hevesimle en baştan öğrenebiliyorum. Birini sevmenin, birilerini sevmenin ne demek olduğunu biliyorum, sevilirken sağlamasını alıyorum, NEFES alıyorum yani...
Hayatımdan geçen herkesin beni ben yaptığını biliyorum hiç farkında olmadığımda da. İyi ve kötü anılarımın, belleğimin odalarında nasıl da bekleştiğini biliyorum hortlamak için. Unutmadığım kokulara sığınıyorum, unutmadığım seslere ve unuttum sandığım ama asla unutamayacağım hatıralarıma. Hayatımda olan biten her şeyi seviyorum. Her şeye minnettarım. Acılarıma, sevinçlerime, heyecanlarıma, korkularıma… Her insan gibi. Bunu bugün bilmeyen ama bir gün mutlaka anlayacak tüm herkes gibi. Bu sayfalara öykülerini taşıdığım her insan gibi, yaşamayı içten içe seviyorum. Yaşama sevincime sahip çıkmak için yaşıyorum. Yaşama sevincimi paylaşmak için yaşıyorum. ‘Yalnız değilsiniz’ demek için yazıyorum. Ne olur harflerimi, sözcüklerimi yitirmeyeyim bu boşlukta, ne olur değsin kalplere kalbimden uzattıklarım...
Okuyalım ki tamamlanalım. Tamamlanalım ki yaşayalım. Severek yaşayalım. İncitmeden, kırmadan dökmeden... Barışarak mevcut ve muhtemel sancılarımızla. İyi olalım. Bugün değilse bile bir gün çok iyi olalım.