İçine dönmeli insan. Kar zarar hesabı yalnızca kendinde. Kazandıklarıyla kaybettiklerinin muhasebesi, iç organlarının birbiriyle olan muharebesine dönüşmemeli, kanatır gibi.
Dilerim bundan sonra da sıklıkla ‘bu yazıları neden yazdım’ diye başlayacağım yazılar kaleme alırım. Dilerim insan olmanın ve hissetmenin değerinde, küsuratları atlamadan ama zaman zaman köşelerini yuvarlayarak çoğalırım.
Ben kitaplarımı da, insanın her halinin ‘kar’ olduğunu anlatmak ve anlatırken yeniden anlamak için yazdım. Bu, kendime de bir hatırlatma.
Aşktan beslenenin kemiklerini güçlendirmek için çıkacağı güneş, kim bilir hangi gölgeleri saklıyor içinde Yalnızlık, insansızlık değil de ‘insansızı’lık mı aslında… Kıskançlığın tohumunu bereketin o kucaklayıcı kollarına atmadan büyümez mi ki tutku… Birini sevmekle kendini sevmek arasında bir üfürükte yıkılacak bir köprü mü asılı dersiniz… Gurur, paranın yazı tura atarken dik gelen tarafına nasıl da benziyor düşündünüz mü… Bir girip bir çıktığımız bunalımlar, aslında misafirden bıkmış ev sahipleri gibi görünmüyor mu göze… Neleri yanlış anlıyor, neleri anlamıyor, neleri görmezden geliyor ve neleri ölümüne biliyoruz, kim bilir…
Aşk İnsanın hayatının neresinde durmak istersiniz derseniz ‘Ş’nin ucundaki o kuyruktan bakmak isterim dünyaya. Çocukluğumuzda hayal ettiğimiz bir salıncak gibi Aydede’den sallanan, dünyaya korkulu bir keyifle bakan. Aşkta her şey vardır çünkü. Aşksızlık vardır. O’nu kaybetmek vardır, O’nu kazanmak vardır, kendini bulmak kendini kaybetmek vardır. Aramak vardır aşkta, bulsan fark etmemek, kaybetsen kabullenmemek vardır. Beklemek vardır aşkta, tüketen bir imkansızlık hissi, yoran bir umutsuzluk, can yakan bir sahipsizlik hissi. Ve işte bunların bir de tam zıtları vardır. Aşk, zenginliktir. Şuurunuz dahilinde ya da dışında, size verdikleri sizden aldıklarıyla, bir servet edinmedir. Tüm duygular, en ilgisiz görünenler bile onun çevresinden dolanır da çalar kapıyı. İnsan hislerinin tam göbeğindedir. Çoğalmak aşktandır, azalmak da.
Yazılarımı hep, başta ‘AŞK’ın etrafında ve sonra insanın tabiatında yer bulan her duygunun tarifsiz güzelliği için yazdım. Her insanın her halinin ayrı güzel olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak için. Hayatın, tüm kusurları ve güzellikleriyle yanımıza kar kalacağını yeniden hissetmek yeniden inanmak için yazdım.
Türlü insanın türlü öyküsü, türlü hissin türlü dile getirilişi, türlü yaşamın türlü yansıması burada dursun diye yazdım.
Okudukça kimi yerinde kendinizi bulacağınızı, kimi yerinde kendinizi bulmak için hevesle arayacağınızı, kimi yerinde kendinizle hesaplaşacağınızı ve kimi yerde tanımadığınız insanların tanımadığınız duygularıyla tanışacağınızı umuyorum. En az bir sözcük, size kendinizi işaret edecek. Ve eminim çok daha fazlası…
Güçlü, zayıf, kararlı, kararsız, neşeli, hüzünlü, tutkulu, vazgeçmiş, hevesli, hevessiz, baskın, silik, umutlu, umutsuz, mutlu, mutsuz… Türlü insanın türlü içe dönüşüne tanık olacaksınız. Bu kağıtlara dökülen tüm hislerin, bu hislerin içinden doğdukları kalbe yazdıkları tüm mektupların sevdalısıyım.
Bizi bu birleştirecek. Bizi, hislerimizin insaniliği, etimizin ve kemiğimizin duygularımızla titremesi birleştirecek.
Yazılarımı, her ne yaşarsanız yaşayın, onların sizi siz yaptığını hatırlatmak için yazdım. Bu insanların parçaları içimizde. Alyuvarlarımızla akyuvarlarımızın, ilkokul sıralarından beri hayalde kalan serbest dolaşımlı seyahatlerindeymiş gibi. Yaşatıyorlar bizi. Her halimiz kar!
Aşktan mı Besleniyor İnsan
İçine dönmeli insan. Kar zarar hesabı yalnızca kendinde. Kazandıklarıyla kaybettiklerinin muhasebesi, iç organlarının birbiriyle olan muharebesine dönüşmemeli, kanatır gibi.
Dilerim bundan sonra da sıklıkla ‘bu yazıları neden yazdım’ diye başlayacağım yazılar kaleme alırım. Dilerim insan olmanın ve hissetmenin değerinde, küsuratları atlamadan ama zaman zaman köşelerini yuvarlayarak çoğalırım.
Ben kitaplarımı da, insanın her halinin ‘kar’ olduğunu anlatmak ve anlatırken yeniden anlamak için yazdım. Bu, kendime de bir hatırlatma.
Aşktan beslenenin kemiklerini güçlendirmek için çıkacağı güneş, kim bilir hangi gölgeleri saklıyor içinde Yalnızlık, insansızlık değil de ‘insansızı’lık mı aslında… Kıskançlığın tohumunu bereketin o kucaklayıcı kollarına atmadan büyümez mi ki tutku… Birini sevmekle kendini sevmek arasında bir üfürükte yıkılacak bir köprü mü asılı dersiniz… Gurur, paranın yazı tura atarken dik gelen tarafına nasıl da benziyor düşündünüz mü… Bir girip bir çıktığımız bunalımlar, aslında misafirden bıkmış ev sahipleri gibi görünmüyor mu göze… Neleri yanlış anlıyor, neleri anlamıyor, neleri görmezden geliyor ve neleri ölümüne biliyoruz, kim bilir…
Aşk İnsanın hayatının neresinde durmak istersiniz derseniz ‘Ş’nin ucundaki o kuyruktan bakmak isterim dünyaya. Çocukluğumuzda hayal ettiğimiz bir salıncak gibi Aydede’den sallanan, dünyaya korkulu bir keyifle bakan. Aşkta her şey vardır çünkü. Aşksızlık vardır. O’nu kaybetmek vardır, O’nu kazanmak vardır, kendini bulmak kendini kaybetmek vardır. Aramak vardır aşkta, bulsan fark etmemek, kaybetsen kabullenmemek vardır. Beklemek vardır aşkta, tüketen bir imkansızlık hissi, yoran bir umutsuzluk, can yakan bir sahipsizlik hissi. Ve işte bunların bir de tam zıtları vardır. Aşk, zenginliktir. Şuurunuz dahilinde ya da dışında, size verdikleri sizden aldıklarıyla, bir servet edinmedir. Tüm duygular, en ilgisiz görünenler bile onun çevresinden dolanır da çalar kapıyı. İnsan hislerinin tam göbeğindedir. Çoğalmak aşktandır, azalmak da.
Yazılarımı hep, başta ‘AŞK’ın etrafında ve sonra insanın tabiatında yer bulan her duygunun tarifsiz güzelliği için yazdım. Her insanın her halinin ayrı güzel olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak için. Hayatın, tüm kusurları ve güzellikleriyle yanımıza kar kalacağını yeniden hissetmek yeniden inanmak için yazdım.
Türlü insanın türlü öyküsü, türlü hissin türlü dile getirilişi, türlü yaşamın türlü yansıması burada dursun diye yazdım.
Okudukça kimi yerinde kendinizi bulacağınızı, kimi yerinde kendinizi bulmak için hevesle arayacağınızı, kimi yerinde kendinizle hesaplaşacağınızı ve kimi yerde tanımadığınız insanların tanımadığınız duygularıyla tanışacağınızı umuyorum. En az bir sözcük, size kendinizi işaret edecek. Ve eminim çok daha fazlası…
Güçlü, zayıf, kararlı, kararsız, neşeli, hüzünlü, tutkulu, vazgeçmiş, hevesli, hevessiz, baskın, silik, umutlu, umutsuz, mutlu, mutsuz… Türlü insanın türlü içe dönüşüne tanık olacaksınız. Bu kağıtlara dökülen tüm hislerin, bu hislerin içinden doğdukları kalbe yazdıkları tüm mektupların sevdalısıyım.
Bizi bu birleştirecek. Bizi, hislerimizin insaniliği, etimizin ve kemiğimizin duygularımızla titremesi birleştirecek.
Yazılarımı, her ne yaşarsanız yaşayın, onların sizi siz yaptığını hatırlatmak için yazdım. Bu insanların parçaları içimizde. Alyuvarlarımızla akyuvarlarımızın, ilkokul sıralarından beri hayalde kalan serbest dolaşımlı seyahatlerindeymiş gibi. Yaşatıyorlar bizi. Her halimiz kar!