Uzun yıllardır insanlarla çalışıyorum. Hayat, benim mesaim. Taksi durağında, kliniğimde, restoranda, mağazada, konserde…binlerce insanla kesişen yollarımız, bakışlarımız, sözcüklerimiz oldu. Mesleğim ve uzmanlığımla, hayatına dokunduklarım dışında pek çok da rastlantı kaydettim belleğime. Birbirimizin yanından geçtik. Tvyayınlarında canlı telefon bağlantısı, gazetedeki köşem, radyo programları, elektronik posta, sosyal medya mesaj kutuları ve türlü vasıtayla. Dost arkadaş aracılığıyla mesela. Bazen yolda koştur koştur yanıma geldiler, bazen asansörde karşılaştık ve bazen arabamın camına tutuşturulan bir notla. Sorular sordular. Hep diyorum ‘asla yalnız değilsiniz’ demekten usanmadım, usanmayacağım.
Bir gün bir mail aldım. Sanırım ilk kitaptan hemen sonraydı. Adı gerçek adı değildi, biliyordum; anlayacaksınız neden. Ama Kader’di.
Beni görmeye gelemeyeceğini ve şu an bir açmazda olduğunu söyledi. Çok sevdiği, delice sevdiği birinden ayrılmak zorunda kaldığını, bunun gerçekten gerekli olduğunu bildiğini söyledi. Ama iyi değildi. Uyku uyumuyor, yemek yemiyor, sokağa çıkmak, tek bir sokaktan bile geçmek istemiyordu. Sordum önce; maddi nedenlerle mi gelemiyor, çekiniyor mu, hayata mı karışamıyor, anlamak istedim, buna göre bir yol çizebilirdim. Zaten tanıdığım biri olduğunu söyledi, bunu beklemiyordum. Tanıdığım ve böylesi bir zaafını kimselere duyurmak istemeyen biri. Hiçbir şey sormadım. Ne yapmamı istediğini sordum. “Tek bir sorum var” dedi. “Ne olur bunu yanıtla.”
Ayrılık acısıyla başa çıkmanın ilacı var mı?
Soru zor değildi. Ama içim acıdı. Ayrılık acısıyla başa çıkmakta zorlanan ve utanılası bir zaaf olarak gören biri, bir tanıdık üstelik. O an anladım ki her zaman ulaşamadığımız bir dip köşe olacak.
Cevapladım sorusunu;
“Ayrılık acısının ilacı yoktur, ilaç sandıklarımız plasebodur. Plasebonun ne olduğunu kısaca hatırlatayım; farmakolojik bir etkisi olmayan yani aslında ilaç olmayan, fizyolojik değil de psikolojik olarak iyileştirici etki yaratması beklenen, telkin yoluyla işe yarar kılınan zararsız madde, hatta bazen şeker.
İyileşeceğine inananların ilaç bile olmayan ilacı. En özlem dolu gecelerde dinlediğimiz acıklı aşk şarkılarının, ayrı düştüğümüz sevgiliyle arşınladığımız sokaklarda tek başımıza attığımız adımların, her gün çeyiz sandığı gibi açılıp dökülen hatıra kutumuzun, çiviyi sökmesini umarak hayatımıza aldığımız çivilerin, ‘sen daha iyilerine layıksın’ tesellilerinin, ‘onsuz yaşayamam’ derken aslında sürekli soluk alıp vermenin…ayrılık sürecinde akla düşen, başa gelen hemen her şeyin plasebo olduğunu bilmiyor muyuz? Ve hatta zamanın? Evet zaman ilaç değil, plasebodur aslında. Biz ‘gerçekten’ işe yarasın istediğimizde işe yarar zaman. İyileşmemek için direnenler ömür boyu hasta kalabilirler, yasta olabilirler. Ve fakat kimse ölmemiştir kimsenin aşkından. Milenyum çağının insanları, kendilerinin yerine bile ‘yeni bir kendileri’nikoyabiliyorlar, işte görüyorsun; salatalık tüketir gibi meditasyon yapıyoruz, yoga artık ata sporumuz. Sahi kişisel gelişim kitapları yok satarken bunca gelişmemiş insan neden? Bunu sen de düşünmüyor musun?
Herkesten vazgeçilebilir, herkes vazgeçebilir. Ayrılık acısının çaresi, acıyla yüzleşip hesaplaşma bitince de iyileşmek istemektir. Yeni bir kalp, yeni bir bedendir bazen; laf aramızda eski bir kalp ya da eski bir bedendir hatta. Aşk, dünyanın en kibirli ama en sıcak yolculuğudur. Yolcular değişebilir ve özlenebilir gidenler ama çare bizzat hancıdır. Hönküre hönküre ağlamaların, dünya başınıza yıkıldı sanmaların, çaresizce özlemelerin azalır gibi olunca, umudu kesmeye başlayınca başlar iyileşmen. Hancı sensin ve o saatten sonra yeni bir yolcu beklersin. Yaşasın plasebosever hancıların şanlı direnişi! Kahrolsun amansız sanılan ayrılık acıları!
Unutabilirsin. Yani ne denli sevdiğini ve acı çektiği unutmazsın ama acının kendisini unutursun. Bunun ilacı devam etmeye inanmak. Çünkü acı çekmek için duvarlar içine hapsolmana gerek yok. dans ederken de acın içindedir, yemek yerken de, sohbet ederken de. Sen acının bizzat kendisisin, sen nereye gidersen o da seninle gelir. Al acını dışarı çık.
Göreceksin seninle fazla zaman geçirince ve sen onun dışında şeylerle de ilgilenince seni bırakıp kaçacak. Kimse ilgisizliğe dayanamaz. Acımız bile. Onu inkar et demiyorum asla, hatta yaşa bile. Ama ona kilitlenme. Onun seni ele geçirmesine ‘artık’ izin verme. Konuşmakla olmuyor biliyorum. Bir vakit izin veriyor insan elde olmadan. Ama seni senden iyi kim tanıyabilir bir düşün, insan en iyi emredendir kendine. Sana inan.
Geçmesi içinse zamana bırak. Zaman, eleştiri kaldırmayan bir plasebodur üstelik.”
Hikayesini bilmiyorum, kim olduğunu nasıl olduğunu hiç bilmiyorum. Neden ayrılmak zorunda olduğunu ve benden neden çekindiğini de bilmiyorum. Ama herkes gibi acı çekiyor, acısını kendisi gibi çekiyor biliyorum. Ayrılık acısı, sonsuz değildir, ayrılık sonsuz olabilir ama acı asla değildir. Çünkü kayıplar bile yerini kazançlara bırakabilir. Kimsenin yeri dolmaz ama başka bir yer başka biri tarafından boşluğu unuttururcasına işgal edilir. O zamana dek sevin ayrılık acınızı, o size sevmeyi tekrar tekrar öğretir.
Acıları Yazışmak
Uzun yıllardır insanlarla çalışıyorum. Hayat, benim mesaim. Taksi durağında, kliniğimde, restoranda, mağazada, konserde…binlerce insanla kesişen yollarımız, bakışlarımız, sözcüklerimiz oldu. Mesleğim ve uzmanlığımla, hayatına dokunduklarım dışında pek çok da rastlantı kaydettim belleğime. Birbirimizin yanından geçtik. Tvyayınlarında canlı telefon bağlantısı, gazetedeki köşem, radyo programları, elektronik posta, sosyal medya mesaj kutuları ve türlü vasıtayla. Dost arkadaş aracılığıyla mesela. Bazen yolda koştur koştur yanıma geldiler, bazen asansörde karşılaştık ve bazen arabamın camına tutuşturulan bir notla. Sorular sordular. Hep diyorum ‘asla yalnız değilsiniz’ demekten usanmadım, usanmayacağım.
Bir gün bir mail aldım. Sanırım ilk kitaptan hemen sonraydı. Adı gerçek adı değildi, biliyordum; anlayacaksınız neden. Ama Kader’di.
Beni görmeye gelemeyeceğini ve şu an bir açmazda olduğunu söyledi. Çok sevdiği, delice sevdiği birinden ayrılmak zorunda kaldığını, bunun gerçekten gerekli olduğunu bildiğini söyledi. Ama iyi değildi. Uyku uyumuyor, yemek yemiyor, sokağa çıkmak, tek bir sokaktan bile geçmek istemiyordu. Sordum önce; maddi nedenlerle mi gelemiyor, çekiniyor mu, hayata mı karışamıyor, anlamak istedim, buna göre bir yol çizebilirdim. Zaten tanıdığım biri olduğunu söyledi, bunu beklemiyordum. Tanıdığım ve böylesi bir zaafını kimselere duyurmak istemeyen biri. Hiçbir şey sormadım. Ne yapmamı istediğini sordum. “Tek bir sorum var” dedi. “Ne olur bunu yanıtla.”
Ayrılık acısıyla başa çıkmanın ilacı var mı?
Soru zor değildi. Ama içim acıdı. Ayrılık acısıyla başa çıkmakta zorlanan ve utanılası bir zaaf olarak gören biri, bir tanıdık üstelik. O an anladım ki her zaman ulaşamadığımız bir dip köşe olacak.
Cevapladım sorusunu;
“Ayrılık acısının ilacı yoktur, ilaç sandıklarımız plasebodur. Plasebonun ne olduğunu kısaca hatırlatayım; farmakolojik bir etkisi olmayan yani aslında ilaç olmayan, fizyolojik değil de psikolojik olarak iyileştirici etki yaratması beklenen, telkin yoluyla işe yarar kılınan zararsız madde, hatta bazen şeker.
İyileşeceğine inananların ilaç bile olmayan ilacı. En özlem dolu gecelerde dinlediğimiz acıklı aşk şarkılarının, ayrı düştüğümüz sevgiliyle arşınladığımız sokaklarda tek başımıza attığımız adımların, her gün çeyiz sandığı gibi açılıp dökülen hatıra kutumuzun, çiviyi sökmesini umarak hayatımıza aldığımız çivilerin, ‘sen daha iyilerine layıksın’ tesellilerinin, ‘onsuz yaşayamam’ derken aslında sürekli soluk alıp vermenin…ayrılık sürecinde akla düşen, başa gelen hemen her şeyin plasebo olduğunu bilmiyor muyuz? Ve hatta zamanın? Evet zaman ilaç değil, plasebodur aslında. Biz ‘gerçekten’ işe yarasın istediğimizde işe yarar zaman. İyileşmemek için direnenler ömür boyu hasta kalabilirler, yasta olabilirler. Ve fakat kimse ölmemiştir kimsenin aşkından. Milenyum çağının insanları, kendilerinin yerine bile ‘yeni bir kendileri’nikoyabiliyorlar, işte görüyorsun; salatalık tüketir gibi meditasyon yapıyoruz, yoga artık ata sporumuz. Sahi kişisel gelişim kitapları yok satarken bunca gelişmemiş insan neden? Bunu sen de düşünmüyor musun?
Herkesten vazgeçilebilir, herkes vazgeçebilir. Ayrılık acısının çaresi, acıyla yüzleşip hesaplaşma bitince de iyileşmek istemektir. Yeni bir kalp, yeni bir bedendir bazen; laf aramızda eski bir kalp ya da eski bir bedendir hatta. Aşk, dünyanın en kibirli ama en sıcak yolculuğudur. Yolcular değişebilir ve özlenebilir gidenler ama çare bizzat hancıdır. Hönküre hönküre ağlamaların, dünya başınıza yıkıldı sanmaların, çaresizce özlemelerin azalır gibi olunca, umudu kesmeye başlayınca başlar iyileşmen. Hancı sensin ve o saatten sonra yeni bir yolcu beklersin. Yaşasın plasebosever hancıların şanlı direnişi! Kahrolsun amansız sanılan ayrılık acıları!
Unutabilirsin. Yani ne denli sevdiğini ve acı çektiği unutmazsın ama acının kendisini unutursun. Bunun ilacı devam etmeye inanmak. Çünkü acı çekmek için duvarlar içine hapsolmana gerek yok. dans ederken de acın içindedir, yemek yerken de, sohbet ederken de. Sen acının bizzat kendisisin, sen nereye gidersen o da seninle gelir. Al acını dışarı çık.
Göreceksin seninle fazla zaman geçirince ve sen onun dışında şeylerle de ilgilenince seni bırakıp kaçacak. Kimse ilgisizliğe dayanamaz. Acımız bile. Onu inkar et demiyorum asla, hatta yaşa bile. Ama ona kilitlenme. Onun seni ele geçirmesine ‘artık’ izin verme. Konuşmakla olmuyor biliyorum. Bir vakit izin veriyor insan elde olmadan. Ama seni senden iyi kim tanıyabilir bir düşün, insan en iyi emredendir kendine. Sana inan.
Geçmesi içinse zamana bırak. Zaman, eleştiri kaldırmayan bir plasebodur üstelik.”
Hikayesini bilmiyorum, kim olduğunu nasıl olduğunu hiç bilmiyorum. Neden ayrılmak zorunda olduğunu ve benden neden çekindiğini de bilmiyorum. Ama herkes gibi acı çekiyor, acısını kendisi gibi çekiyor biliyorum. Ayrılık acısı, sonsuz değildir, ayrılık sonsuz olabilir ama acı asla değildir. Çünkü kayıplar bile yerini kazançlara bırakabilir. Kimsenin yeri dolmaz ama başka bir yer başka biri tarafından boşluğu unuttururcasına işgal edilir. O zamana dek sevin ayrılık acınızı, o size sevmeyi tekrar tekrar öğretir.